Hayatta karşıt durumlar vardır. Aslında bu karşıt durumlar, arz-ı endamımızın müthiş bir şekilde kurgulanmış olduğunu gösterir. Dünyada sekiz milyar ins olduğumuza göre her cins tezatları bulabiliriz ilişki dünyamızda. Yeryüzünün de ying-yang gibi iki yüzü yok mudur? Bir tarafı karanlık; öbür yüzü güneşle aydınlık… Aslında bu iki zıt durumu tek bir güneş sayesinde yaşayabilmekteyiz. Tabi ki bu; bakış açımıza bağlı. Âdemoğlu da hayatın içinde olduğuna göre; yaratılmışların da hem içine doğru hem de dışına doğru tezat yanları vardır, diyebiliriz. Ruh-nefs, dünya-ahiret, mutluluk-üzgünlük, asabiyet ve hilm sahibilik gibi. Gelelim zevata; yani zatların tezatlarına: Zevat vardır; yemek yerken yüzüne bakmaz. İkram edersin, almaz. Hatta dinlemez bile. Bir şey söyleyince “hıh” gibi ifadeler kullanırlar. Aslında bu muhteremler, hayatı, kendi iç dünyalarında yaşadıklarından, tüm dış dünya onlara göre sıkıntılıdır. En çok kullandıkları kelimelerde dizisi de; “sıkıntı” ile başlamaktadır. Ayrıca bu zevat, had safhada sabit fikirlidirler. Diğer muhteremler ise; sizin yanınızda içlerinden konuşur gibi yaparlar ama sizin onları duyduğunuzu da bilirler. Samimiyetsiz olduklarını iç seslerinin içeriğinden anlarsınız. Dostlarını damgalayacak sözleri çok kolayca kullanırlar, belki de o damgayı daha önce yemiş olduklarından. Alışveriş yaparken, önündeki haram mıdır/helal midir, durumunu kollamazlar. Sizi, sabah kahvaltı etmeden gönderme peşindedirler. Herkese alıcı gözüyle bakmayı huy edindiklerinden, yakınlarındakilere de bunu telkin ederler. Ve kendilerini sütten çıkmış ak kaşık zannederler. Dostlarının mallarını sahiplenme hakkını kendilerinde bulduklarından ve de emri-vâkî yapmayı çok iyi bildiklerinden “izin almıyorum” tarzı yorumlara ve tavırlara girerek gereksiz samimiyete bağlanırlar. Bazıları da sizi insan olarak değil, maalesef imkân olarak görürler. İmkânlarını kaybettiklerinde samimiyetlerini ve de dostluklarını kaybederler. Rabbim kimseyi bunlara hiçbir zaman muhtaç etmesin. Şöyle bir cümle vardır ve çok haklı bulurum: “Eskiden; insanlar sevilir ve onlara bağlanılır, ama eşya kullanılırdı. Şimdi ise; eşya seviliyor, lakin insanlar kullanılıyor.” Kimin sözü olduğunu bilmiyorum ama burada yazımı bitirirken değinmek istiyorum dostlar: “Eşyaları yerine koyduğunuz gibi, insanları da ait olduğu yerlerine koymayı biliniz.” Belirtelim ki; bu te/zat-ı muhteremler hayatın her döneminde ve zemininde olacaklardır ve bunlar bitmeyeceklerdir. Biz bitmeyen dostluklar peşindeyiz, vesselam! Hoşça bakın zatınıza… Satılmış Ümit ÇETİNKAYA Eğitimci-Yazar Aralık-2022 Ağlı/Kastamonu