Ahmet Bey; “Üzüm üzüme baka baka kararır.” sözünden aldığı ilhamla kötü arkadaşlardan, fikirlerden ve bütüncül kötülüklerden uzak durmaya çalıştı. Bunun için sosyal medyadan ziyade sosyal meydanda dolaşmaya daha önem verdi. Ne de olsa, medya bir araçtı, ama meydan daha ferahtı. Tebdil-i Meydan’da ferahlık vardı. Ahmet Bey, kırklarında bir adamdı. O yüzden çok teknoloji bağımlısı değildi. Arkadaşlarını yalnız işi düştüğünde aramadı, hal hatır sormak için de telefonu kullandı. Sorumlu olduğu işlerde ve vazifesinde isteksizlik yapmadı. Tembellik ona göre değildi. Hiçbir şeye bahane bulmadı. Bulmak da istemedi. Ertelemeyi yenme konusunda da farklı taktikleri vardı. Bugünün işini yarına bırakmadı. Ahmet Bey; hayatından mutluydu. Şikâyet etmeyi vakit kaybı olarak görürdü. Bir iş yapılacaksa, can-ı gönülden “Bismillah” deyip işe başlardı. Ne de olsa, “Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandı”. İlim ehline edepsizlik etmedi. “Geldim ilim meclisine kıldım talep; ilim ta geride kaldı, illa edep, illa edep” düsturuyla hareket etti. Âlimin uykusunun, cahilin ibadetinden hayırlı olduğunu” biliyordu. Binaenaleyh, uykusunu da fazla abartmadı, onu da ibadet olarak görüyordu. Ahmet Bey; fazlaca konuşmazdı. Gerektiği yerde susmasını biliyordu. “Ya hayır söyle, ya sus!” düsturunca çoğu zaman sessiz kalıyordu. “Söz gümüşse, sükût altındı” onun için. Ancak; zulme sessiz kalıp dilsiz şeytanlık da yapmıyordu. Azı karar, çoğu zarardı konuşmanın. Dil yarasının acısını tatmak istemiyordu. Ahmet Bey; kötü ve kötülüğü düşünmez, su-i zan etmez, hüsn-ü zan etmeyi yeğlerdi. Çoğu şeyi görmüyordu. Ayıpları örtüyor. İnsanların gizli hallerini araştırmıyor. Bir hata varsa önce kendinden bir şeyler bulmaya çalışıyordu. Artık, gözleri uzağı zor görüyor; bu yüzden gözlük kullanıyordu. Güzel bakmaya ve güzel görmeye çalışıyordu. Ahmet Bey, hayvanlara kötü davranmıyordu. Yürürken, kedi, köpek gördüğünde mümkün mertebe elinde ne varsa onlara bir şeyler vermeye çalışıyor, onlara “Ne de güzelsiniz güzeller!” diyordu. Kuşları da unutmuyordu. Onların açlıklarına da gönlü el vermiyordu. Burnuna gelen her türlü kötü kokulardan uzak durmaya çalışıyordu. Aslan burcu olduğundan, gül kokusunu çok seviyordu. Gönlündeki gülistanlığın bahçıvanı da kendisiydi. Gülü sevdiği için dikenine katlanmayı da seviyordu. Gülü seveni de seviyordu. Çokça yemiyordu. Midesini ara ara dinlendiriyordu. Abur cubur yemeği çok sağlıklı bulmuyor, hızlı pişen ve hızlı yenen yemekten uzak duruyordu. Oturduğu yerde takılıp kalmazdı. Hareketli bir yaşam tercihiydi. Beden sağlığına dikkat eder, spor yapardı. Yürüyüş yapmaya bayılırdı. Ahmet Bey kirliliği pek sevmezdi. Bu yüzden de temiz giyinen bir adamdı. Siyahı ve beyazı sever. Cafcaflı ve ışıklı şeyleri fazla abartılı bulurdu. Ahmet Bey’in gömleği ve ceketi her zaman şıktı. Ahmet Bey, geçmişe bakıp hayıflanmaz; gelecekten de umutsuz olmazdı. Şimdiki ânın kıymetini bilir, zorlansa “Bu da geçer, yâ Hû!” derdi. Ahmet Bey, erken yatıp sabah erken kalkar ve “Yâ kısmet!” diyerek güne başlardı. Çünkü Kul Ahmet: “Ne yapmadıysam; Allah rızası için yapmadım!” derdi. Derdi; buydu Ahmet Bey’in… 2023’e girerken derdini derman edinenlere mutluluklar diliyorum. Hoşça kalın! Satılmış Ümit ÇETİNKAYA Eğitimci-Yazar Aralık-2022