ÇINARLI YOLLAR

ÇINARLI YOLLAR

Yayın: 04.08.2023 16:38 |Güncelleme: 21.09.2023 14:48
Paylaş:
A+ A-

Eyvahlar olsun fidanıma kıymışlar. İki senelik emeğimdi, kesip atmışlar.. Coşsun, coşa coşa büyüsün diye neler, neler  yapmıştım, o da gerçekten çoşarak, yüzüme gözüme  gülüyordu. Çınarlar dere kenarlarını sever diye köklerine koymak için derelerden kum bile toplamıştım.Üstelik ben onu Çınar Cennetimden alıp götürmüştüm. Büyüyüp, köyüme çocukluğumun aurasını yayacaktı. Ne olacak şimd?..Heba oldu her şey !

Ne var ki bunda, bir çınar fidanı daha bulursun diyebilirsiniz, ama öyle değil ! O, Ovacuma çınarıydı. Onu, vaktiyle kıyısında oyunlar oynadığımız, balık yavrusu diye kurbağa yavrularını topladığımız, içinde ördeklerimizi yüzdürdüğümüz deremizin  kıyısından almıştım. Köyümde yabancılık çekmesin diye, doğduğu yerin toprağını kumunu dibine koymuştum.

Ovacuma, benim çocukluğumda bucaktı şimdi ise köy statüsünde ! Bucak, nahiye  uygulaması kalkmış. Nahiyeler Osmanlı devrinde kurulmuş, 1945 te adları bucak olarak değiştirilmiş. Değiştirmeyi seven bir milletiz, illa ki bir şeyleri değiştireceğiz, hiç olmadı adını değiştiririz. Sonra yine içe sinmemiş ki, bucakların en üst idari amiri olan bucak müdürleri atanmayarak sistemin köküne kibrit suyu dökülmüş. Yerleşmiş bir sistemi değiştirmek manasız gelir bana. Var olan sistemleri değiştirmek yerine, iyeştirmeyi tercih ederek ileriye gidişi hızlandırabileceğimizi  düşünenlerdenim. Hem bireysel hayatımızda, hem toplumsal hayatımızda, hangi konuda olursa olsun kararlı olmak, sebatkar bir şekilde olumsuzlukları bertaraf ederek yol almak, daha iyi sonuç verir.  Her yeni sistem deneyimleri, epey bir vakit kaybına neden olur.  Son yıllarda eğitimde yapılanlarla,  bunun önemli

bir örneğini görmüş olduk. Ovacumaya Çınar Cenneti  payesi veriyorum. Amasra yolu, Ovacumadan başlayarak kilometrelerce süren çınar tüneli ile dünyanın ender ve nadide bir yeridir. Muhteşemdir, yazın güneşini doğru dürüst görmeden, gölgeden  gölgeden rahatça  seyahat edebilme imkanı sağlar.. Çok şükür ki yol, seneler evvel  koruma altına alındı.

Çınar; ne kadar güzel tınlıyor değil mi. Halbuki n, r sert seslerdendir.  R hırlayan bir ses olmasına rağmen burada bambaşka bir özelliğe bürümüş kendisini, netlik keskinlik ifadesi katmış.  Ç nin akustiği diğerleriyle birleşince ağacı nitelemede nasıl kulak  doldurmuş. Heybetine yaraşır bir ağız doluluğu ile söyleniyor.  Cem Karacanın Sevda Kuşun Kanadında şarkısında ;

“Dağ başında

Rastladım ak sakallı birisine

Bin yıllık bir halıya bin yıldan beri

Bağdaş kurmuş bir çınar gibiydi” der.

Bin yıllık bir toprakta bin yıldır yaşayan bir çınar. Öyle görkemli  bir ağaç ki,  hayat ağacı olarak rahatlıkla  nitelenebilir. Dört bir yana yayıla yayıla uzatır kollarını. Dalları ne kadar uzağa ulaşırsa ulaşsın gövdesi onları taşımakta zorlanmaz. Güçlü kuvvetli ve gösterişlidir o. Parçalı yaprakları ele benzer. Bütün olan kısmı, elin ayası tıbbi olarak metekarpaller kısmı, parçalanarak ileriye doğru uzayan yerleri parmak yani digitiler. Digiti kelimesi de bana hep sevimli gelmiştir. Hele küçük parmağa söylenen digiti minimi beni benden alıyor. Şimdi düşünelim;  parmağa parmak kelimesi mi daha uygun, digiti mi, yoksa finger mi? Benim tercihim digitiden yana. Söylenmesi de kolay. Finger bana daha ziyade bisküviyi hatırlatıyor. Severdim o bisküviyi. Her ne olursa olsun; sevilenler, hep ilk hatırlananlar olur. Beyin öncelikle kendisini mutlu etmeyi tercih eder.Dikkat edince çınar  yaprağının da beş parmağı olduğunu görürüz ! Hafif rüzgarda, yaprak  hışırdaması sesini dinlemek, ninni gibi gelir insana.  Sakinleştirir, bir süre sonra gözlerini de  kapamak istersin, sonrasında ise güzel bir uyku kuşu konar bedene. Arsızdır çınar, gövdesinin her yerinden yeni dal ve yaprak fışkırtır ortalığa. Yeşillik kumkumasıdır o.  Bu arsızlık pek bi yakışır ona. Öyle çok yaprak verir ki  sonbahar gelince yaprakları yerle buluşup, şarkıda söylendiği gibi toprağı bir halı gibi kaplar. O halıda çok yürüdüm  ben. İlk okul üçüncü sınıfın ikinci dönemi ve dördüncü sınıfı Ovacuma’da okudum. Öğretmenimiz rahmetli  Mehmet Emin Yeşilırmaktı. Çok iyi bir öğretmendi. Bazı yetersizlikler ve imkansızlıklar nedeniyle bir üst sınıftaki ablamla aynı sınıfa gider olmuştuk. İki sınıf birleştirilmişti. Öğretmenimiz güzel saz çalar öğrencilere Safranbolunun halk oyunlarını öğretirdi. Zarifte hanımı çalardı daha çok. Öğrencilerinin kalbini kırmayı tercih etmezdi. Neşeli ve olumlu bir karakteri vardı. Bence çok çok iyi bir öğretmen ve insandı. Kışın okulun  yakacağı olmadığı için her gün her öğrenci kolunun altında bir tane odunla giderdi okula. O sene çok kış olmuş oldukça kar yağmıştı. Babam bize altı kauçuk botlar almıştı Karabükten, fakat diğer öğrenciler mes lastik giyerken biz onları giyermiydik hiç. Tutturduk mes lastik istiyoruz diye…ve sonunda da kavuştuk emelimize. İyiki de tutturmuşuz çok rahat ettik onlarla.  Okul yolu çınar koruluğunun ortasından ilerlerdi.  Koruluğun içinden büyük dere ile birleşen nispeten daha küçük  bir dere  geçerdi. Derenin köprüsü olmadığı için köprü niyetine üstüne bir kalas parçası atılmıştı. Çok yağmur yağınca derenin suyuyla kalas aynı hizaya gelir, üstünden geçmek;  tehlikeli, heyecanlı bir oyun halini alırdı. Birgün evde ablamla  durumdan bahsedince  babam hemen deremize bir köprü yaptırdı. Orman bölge şeflerinin pek çok konuda bilgili olması gerekir. Onlar bina yapmaktan, köprü yapmaktan, yol yapmaktan anlamak zorundadırlar ve anlarlar da. Okullarında ders olarak görüyorlar mı bilmiyorum ancak bizim evde bunlarla ilgili pek çok kitap vardı. Orman personelinin geneli çok da uyumlu, pozitif insanlardır. Anlayışlı, makul ve rahattırlar.  Babamın deyimi ile mutedildirler. Tabiatla ilgili bir mesleği sürdürmenin insana getirisi bu  olsa gerek. Ormanların içinde, insan vücudu  serotonini tavanlıyor olmalı. Serotonin mutluluk hissetmemizi sağlayan  hormon. Mutlu olan insanlar haliyle pozitif oluyor. Tabi öyle güvenli bir  köprü yapılınca, işin heyecanı kaçtı, cambazlık oyunu bitti. Neyse ki  müthiş bir doğanın içinden geçiyor olmamız, elimizden alınan oyun fırsatını  çabuk unutmamızı sağlıyordu . Bu nedenle şarkıda “bin yıllık bir halıya bin yıldan beri “cümlesinin bendeki karşılığı pek çok. Döktüğü yapraklarla kendi halısını kendisi yapan bir ağaç o. Sevda Kuşun Kanadında ne kadar güzel ve ne kadar  öğretici bir şarkıdır.  Müziği ve sözleriyle muhteşem, hele ki Cem Karaca’nın sesiyle muhteşem ötesi. Hep iddia ederim ki;  trompet sesinin insan versiyonudur Cem Karaca. Trompet gibi net ve çınlayan bir ses. Allah rahmet eylesin, o da erken gidenlerden. Elbette bedeni gitti, eserleri ve eserlerindeki  enerjisi  sonsuzlukta duruyor. O da yasaklıydı bir vakitler ülkesine !  Ne güzel ağaç şarkıları yapmış. Ben Bir Ceviz Ağacıyım  Gülhane Parkında şarkısının sözleri Nazım Hikmetin. Zaten öyle belli ki sözlerin ona ait olduğu.Tıpkı Çok Yorgunum Beni Bekleme Kaptan ve Hep Kahır gibi. Çok Yorgunum’un sözlerinde de, çınarlı kubbeli mavi bir limandan bahsedilir. Nazım Hikmetin kaderine ortaklık eden birisi olarak, Cem Karaca’nın kendi yazdığı şarkı sözlerinin, Nazımın şiirleri tadında olması, süpriz olmasa gerek . Bir şaire ne çok hasret çektirilmiş değil mi? Vatan hasreti çok zor. Üstelik ahirete gittiğinde bile bedeninin vatan topraklarında  yatamayacağını bilmek, hepsinden zor. İnsan üzülüyor. Herkes gitmeden önce belirlediği yerde  yatabilmeli. Geçmişi bırakıp bugüne bakarsak; onun mezarını kendisinin arzusu  doğrultusunda, ülkemizin bir köyünde, bir çınar ağacının altına nakledilmesi gerekiyor. Bu yerde çınar cenneti olan Ovacuma olabilir mi derken, iç sesim, hayııır diye bas bas bağırıyor. O, çok sevdiği İstanbulunun bir çınarının altında olmalı diyor. Onun dediği köy, İstanbulun bir köyü olsa gerek. Çünki o sevdigine “Kokun İstanbul gibidir, Gözlerin İstanbul gecesi ” diyen bir  şairimizdir.

Bu yazıyı yazdığım günden, yayınlanma tarihine kadar geçen sürede, kuşlar bir müjde getirdi bana. Kesilen çınarım köklerinden tekrar filiz vermiş. Nasıl mutlandım…Serotonin fışkırdı tepe çakradan !

Çınar yaprakları sonbahar mevsiminin alameti farikası gibidir. Sokaklar yığın yığın öbek öbek onlarla dolar. Kuru yaprakların üstünde tepinip, çıtırdayan seslerini dinlemek çocuklara neşe verir. Ben de yıllar evvel, yürümeye başlar başlamaz, küçüklüme bu yaprak  yığınlarının içinde tepinmesini öğrettim.  Annesi gibi ağaçlara çıkıp dalında oturamasa da, çınar yapraklarının üstünde tepinme eğlencesini yapabilirdi ve yaptı, yapıyor. Safranbolu flamingo yolundan Emeğe gidiş bu işe çok elverişli. Yapabildiklerimize ne çok şükretsek yine de, çoook  az gelir değil mi ?

Sevgilerimle

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

“Safranbolu Evlerinde Nazarlıklar” Kitabı ve Sergisi Büyüledi

Yayın: 08.05.2024 13:59
Paylaş:
A+ A-

Safranbolu Belediyesi kültür etkinlikleri kapsamında Dr. Sebahat Kılıç Bülbül’ün “Safranbolu Evlerinde Nazarlıklar” adlı kitabının tanıtımı ve sergisi gerçekleştirildi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Kurumu (UNESCO) Dünya Mirası Komitesi (DMK) tarafından belirlenen 1994 yılında Dünya Mirası Listesi’ne alınan Safranbolu’nun tarihi evlerinin cephe süsleme programlarında karşılaştığımız ‘nazarlıklar’ kitap haline getirildi. Kitaptaki nazarlıkların sergisi ve kitabın tanıtımı ile imza günü dün Muallimler Birliği’nde gerçekleştirildi.

Serginin açılışına Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, Karabük Üniversitesi Safranbolu Fethi Toker Güzel Sanatlar ve Tasarım Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Anıl Ertok ve çok sayıda sanatsever katılım sağladı.

Sergide, Safranbolu evlerindeki nazarlıkların tarihçesi ve önemi hakkında bilgiler verildi. Ayrıca, nazarlıkların farklı motifler ve renklerde nasıl kullanıldığına dair örnekler de sergilendi. Katılımcılar, Safranbolu’nun kültürel ve mimari mirasına daha yakından tanıklık etme fırsatı buldu.

Dr. Sebahat Kılıç Bülbül, ziyaretçilere kitabını imzalayarak, nazarlıkların hikâyelerini ve sembollerini detaylı bir şekilde anlattı. Kitap, Safranbolu’nun tarihi ve kültürel mirasına yönelik yapılan çalışmaların önemini vurgulayarak, bu mirasın gelecek kuşaklara aktarılmasına katkı sağlamayı amaçlıyor.

Safranbolu Belediye Başkanı Elif Köse, serginin ve kitabın önemine değinerek, Safranbolu’nun UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almasının ve kültürel zenginliklerinin korunmasının önemini vurguladı. Başkan Köse ayrıca, Safranbolu’nun tarihi ve kültürel zenginliklerini korumak ve gelecek nesillere aktarmak için sürekli çaba harcadıklarını belirterek, Dr. Sebahat Kılıç Bülbül’e kitabı ve sergiyi hazırladığı için teşekkür etti. Ayrıca, Safranbolu’nun evlerindeki nazarlıkların önemine dikkat çekerek, bu eserlerin gelecek kuşaklara aktarılmasının ve korunmasının önemini vurguladı. Safranbolu’nun kültürel mirasının korunması ve tanıtılması için yapılan çalışmaların önemine değinerek, katılımcılara teşekkür etti.

Dr. Sebahat Kılıç Bülbül’ün çalışmaları ve emeği sayesinde, Safranbolu’nun evlerindeki nazarlık sembollerini ve hikayelerini daha yakından öğrenme fırsatı bulan katılımcılar, etkinliği büyük bir ilgiyle takip ettiler. Etkinlik, Safranbolu’nun kültürel mirasının korunmasına ve tanıtılmasına yapılan önemli bir katkı olarak değerlendirildi. (Esra Oğuzkağan Özkan)