Seksenli yıllarda bir ilkokul çocuğuydum. Genel bakıldığında sessiz, sakin; olayı daha kavrayamamış; ama okulu, sınıfı, küme çalışmasını, camları süslemeyi, tartışmayı ya da münazara denen şeyi vb. anlamlandırmaya çalışan bir çocuktum. Neden bazıları okula öğlen gelirken, bazıları bizim gibi sabah gidiyordu? Neden, Beden Eğitimi dersinde boyumdan büyük “kasa” denen şeyden ters dönüp atlamak zorundaydım? Pek tabi kafalarımız eğitilebilirdi, ama bedenlerimizin de eğitilebileceği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Ortaokulda bir kalıp içine alçı doldurup neden donduruyorduk bana pek de yaratıcı gelmiyordu. “Ev ekonomisi” benim konum değilken neden böyle bir isimde ders vardı? Bu arada hala ev ekonomisi benim konum değil maalesef. Sahi neden makrome denen ip benzeri şeylerden saksı koyulabilecek tavana asılan bir ürün yapmak zorundaydık? Acaba bana neden çivili kasnaklı küçük bir halı ördürmüşlerdi? Neden o halı benim gözüme çok büyük görünmüştü? Müzik derslerinde çalmak için aldığımız blok flütü neden birkaç kere kullanmış ve o flütle niye birkaç beste çalabilmek nasip olmuştu bana? Pek tabi o flütü bir yerden kiralayabilir ve satın almış olmak zorunda kalmamış olurdum. Neden ilk derse geç kalanları ayırıp bahçedeki kâğıt çöplerini toplatırlardı ki? Bayramlarda “bando takımı” denen ellerindeki müzik aletleriyle çeşitli marşlar çalan özel bir topluluk vardı. Sahi o bandoda ben niye yoktum? Satılmış Ümit ÇETİNKAYA Eğitimci-Yazar 08.11.2022 Ağlı